🐽 Sigortalılık Öncesi Doğum Borçlanması Yargıtay Kararı

rHrP. Danıştay Onkinci Dairesi, 8/9/1999 tarihinden sonra göreve başlayan bir emniyet mensubunun, 1999 öncesine ait hizmet borçlanmasıyla ilgili önemli bir karar verdi. Mahkeme heyeti, davada SGK'nın Genelgesinin iptal istemini reddetti. Mahkeme ayrıca "Öte yandan, davacı tarafından, borçlandığı sürelerin iştirakçiliğin başlangıcının tespitinde dikkate alınması ve 5434 sayılı Kanun'un Geçici 205. maddesi kapsamında emeklilik yaşının belirlenmesi istemiyle idareye başvurabileceği ve bu başvuru üzerine tesis edilecek işleme karşı yargı yoluna başvurabileceği de açıktır." kararını verdi. İŞTE DANIŞTAY KARARI D A N I Ş T A Y ONİKİNCİ DAİRE Esas No 2020/2143 Karar No 2020/2998DAVACI . VEKİLİ Av. . DAVALI . Başkanlığı VEKİLİ Av. . DAVANIN KONUSU Emniyet Hizmetleri Sınıfında görev yapan davacı tarafından, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığınca yürürlüğe konulan 22/02/2013 tarih ve 2013/11 sayılı Genelgede değişiklik öngören 24/04/2019 tarih ve 2019/9 sayılı Genelgenin "H- Genelgenin Onuncu Kısmında Yapılan Düzenlemeler" başlıklı bölümünün 17. ve 19. maddelerinin iptaline karar verilmesi istenilmektedir. DAVACININ İDDİALARI Davacı tarafından, Emniyet Genel Müdürlüğünde 5434 sayılı Kanun kapsamında görev yapmakta olduğu 08/09/1999 tarihinden sonra göreve başladığı ve 08/09/1999 tarihinden önceki döneme ilişkin olarak hizmet borçlanması yaptığı; 08/09/1999 tarihinden önce 5434 sayılı Kanun'a tabi göreve başlayanların, emeklilik yaşının aynı Kanun'un Geçici 205. maddesine göre belirlendiği, bu tarihten sonra göreve başlayanların ise 39. madde hükümlerine göre tespit edildiği; yaptığı hizmet borçlanmasının iştirakçiliğin başlangıcının tespitinde dikkate alındığı halde, dava konusu Genelgenin yürürlüğe konulması sonrasında, bu borçlanmanın emeklilik yaşının tespitinde dikkate alınmayacağı ve emeklilik yaşının 5434 sayılı Kanun'un Geçici 205. maddesi yerine, 39. maddesine göre tespit edileceğinin bildirildiği; böylece emeklilik yaşının tespitinde değişiklik yapılmak suretiyle, emekli olabileceği tarihin ötelendiği; kanunlarda borçlanılan sürenin, iştirakçiliğin başlangıcını geriye götürmeyeceği yönünde bir kural bulunmadığı halde Genelge hükümleriyle bu yönde düzenleme yapıldığı; borçlanılan sürelerin, iştirakçiliğin başlangıcının tespitinde dikkate alınması gerekirken, aksi yönde düzenleme öngören dava konusu Genelgenin kanunilik, kazanılmış hak ve kanunların geriye yürümezliği ilkelerine aykırı olduğu ileri sürülmektedir. DAVALI İDARENİN SAVUNMASI Davalı idare tarafından, öncelikle usule ilişkin olarak, davacı hakkında Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilmiş ve iptal davasına konu olabilecek nitelikte bir bireysel işlemin bulunmadığı, emeklilik yaşının tespitine ilişkin işlemin Emniyet Genel Müdürlüğünce tesis edildiği; ayrıca Genelgenin yayımından itibaren yasal süresi içinde dava açılmadığı gibi, 5510 sayılı Kanun'un Geçici 7. maddesinin yedinci fıkrasıyla, 01/10/2008 tarihinden sonra ilk defa kamu görevine başlayanların, yaptıkları borçlanmalar nedeniyle, sigortalık başlangıçlarının geriye çekilmesi suretiyle, bu kişilerin sosyal güvenlik statüsünün değiştirilemeyeceği yönünde düzenleme getirildiği; Genelgenin 17. maddesinde ise, Kanunla getirilen bu düzenlemeye dayanılarak tesis edilecek işlemlere ilişkin açıklamalara yer verildiği; bu yönüyle, dava konusu 17. maddenin 01/10/2008 tarihinden sonra ilk defa kamu görevine başlayan ve emeklilik yönünden 5510 sayılı Kanuna tabi olanlara yönelik olduğu; davacının ise bu tarihten önce göreve başlaması ve emeklilik bakımından 5434 sayılı Kanun kapsamında olması nedeniyle, 17. maddenin davacıyla bir ilgisinin bulunmadığı; öte yandan, 5434 sayılı Kanun'un Ek 31. maddesinin üçüncü fıkrasıyla, aylıklarını 22/01/1962 tarih ve 1 sayılı Kanun'a göre alan milletvekillerinin hizmet borçlanmalarına yönelik düzenleme getirildiği, Genelgenin 19. maddesinde ise, Kanunla getirilen bu düzenlemeye dayanılarak tesis edilecek işlemlere ilişkin açıklamalara yer verildiği; bu yönüyle dava konusu 19. maddenin milletvekillerine yönelik olduğu, Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapan davacıyla bir ilgisinin olmadığı ve buna göre; Genelgenin dava konusu olan ve iptali istenen 17. ve 19. maddeleri yönünden, davacının hukuki bir menfaatinin de bulunmadığı; esasa ilişkin olarak ise, dava konusu olan Genelge hükümlerinde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilerek, davanın reddi gerektiği savunulmaktadır. DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ DÜŞÜNCESİ 2019/9 sayılı Genelgenin dava konusu 17. maddesinde, 01/10/2008 tarihinden sonra ilk defa kamu görevine başlayanların diğer bir ifadeyle emeklilik yönünden 5510 sayılı Kanun'a tabi olanların hizmet borçlanmalarına yönelik düzenlemelere yer verildiği; Genelgenin dava konusu olan 19. maddesinde ise, 1 sayılı Kanun kapsamında milletvekili olarak görev yapmış olan iştirakçilerin hizmet borçlanmalarına ilişkin hususların düzenlendiği; buna göre, dava konusu olan 17. ve 19. maddelerde, 01/10/2008 tarihinden önce kamu görevinde bulunan diğer bir ifadeyle emeklilik yönünden 5434 sayılı Kanun'a tabi olan davacının hizmet borçlanmalarına yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği, bu yönüyle dava konusu olan 17. ve 19. maddelerin davacıyla bir ilgisinin olmadığı ve bu maddelerin iptalinin istenilmesinde davacının menfaatinin bulunmadığı sonucuna ulaşıldığından, 2577 sayılı Kanun'un 15/1-b maddesi uyarınca, davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Onikinci Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, işin gereği görüşüldüİLGİLİ MEVZUAT VE HUKUKİ DEĞERLENDİRME USUL YÖNÜNDEN 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14. maddesinin 3. fıkrasında, dava açıldıktan sonra, dilekçelerin ilk incelemeye tabi tutulacağı ve dilekçelerin "görev ve yetki", "idari merci tecavüzü", "ehliyet", "idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı", "süre aşımı", "husumet", "3 ve 5 inci maddelere uygun olup olmadıkları" yönlerinden sırasıyla inceleneceği; 4. fıkrasında, dilekçelerin ilk inceleme konuları yönünden kanuna aykırı görülürse, 15. madde hükümlerinin uygulanacağı; 6. fıkrasında, bu hususların ilk incelemeden sonra tespit edilmesi halinde de davanın her safhasında 15. madde hükümlerinin uygulanacağı; 15. maddesinin 1. fıkrasının b bendinde ise, dava dilekçesinde "ehliyet" yönünden kanuna aykırılık görülmesi halinde, davanın reddine karar verileceği belirtilmiştir. Öte yandan, 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesinin 1. fıkrasının a bendinde, "iptal davaları"; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için "menfaatleri ihlal edilenler" tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır. Bu düzenlemeyle, Yasakoyucu tarafından, yargısal denetim amacıyla her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olacağı ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkileneceği göz önüne alınarak, iptal davalarında ön koşul subjektif ehliyet koşulu olarak, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunması şartı getirilmiştir. 2577 sayılı Kanun'da yer alan ve iptal davasının subjektif ehliyet koşulu olan "menfaat ihlali", doktrin ve içtihatlarda dava konusu işlem ile davacı arasında kurulan kişisel, meşru, güncel bir menfaat ilişkisi olarak tanımlanmakta olup; buna göre idari işlemlerin ancak bu idari işlemle meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilişkisi kurulabilenler tarafından iptal davasına konu edilebileceği açıktır. Bir başka ifadeyle, iptal davasına konu olan işlemin davacının menfaatini ihlal ettiğinden söz edilebilmesi için davacıyı etkilemesi, işlem ile davacı arasında ciddi ve makul bir ilişkinin bulunması ve bu ilişkinin hukuken korunması gereken bir hakka ilişkin olması gerekmektedir. Sözü edilen menfaat ilişkisinin varlığı ve sınırları ise, her olayda idari yargı yerince uyuşmazlığın niteliğine göre belirlenmektedir. Yukarıda yer verilen mevzuat ve açıklamalar çerçevesinde, dava konusu işlem ile davacı arasında menfaat ilişkisinin bulunmaması halinde, 2577 sayılı Kanun'un 15/1-b. maddesi uyarınca, davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmesi gerektiği açıktır. Bu yönüyle, uyuşmazlıkta öncelikle, 2019/9 sayılı Genelgenin "H- Genelgenin Onuncu Kısmında Yapılan Düzenlemeler" başlıklı bölümünün 17. ve 19. maddelerinin iptalinin istenilmesinde, davacının menfaatinin subjektif ehliyetinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Dava, 2019/9 sayılı Genelgenin "H- Genelgenin Onuncu Kısmında Yapılan Düzenlemeler" başlıklı bölümünün 17. maddesinin iptali istemi yönünden incelendiğinde; Ülkemizde sosyal güvenlik kurumlarının Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur gibi tek çatı altında birleştirilmesi amacıyla 5502 sayılı Kanunla Sosyal Güvenlik Kurumu kurulmuş; sosyal güvenlikle ilgili düzenlemelerin tek bir kanunla bir araya getirilerek norm ve standart birliğinin sağlanması ile sosyal güvenlik reformunun gerçekleştirilmesi amacıyla da, 31/05/2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu genel olarak 01/10/2008 tarihinde bazı maddeleri ise farklı tarihlerde yürürlüğe konulmuştur. 5510 sayılı Kanun'un 41. maddesinde, bu Kanun'a göre sigortalı sayılanların, borçlanabileceği süreler askerlik hizmeti gibi ve bu sürelerin hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiş, 46. maddenin ikinci fıkrasında da fakülte veya yüksek okullarda geçen sivil öğrencilik sürelerinin borçlanılmasına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Ayrıca, anılan Kanun'un 41. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Bu Kanuna göre tespit edilen sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler için borçlandırılma halinde, sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlandırılan gün sayısı kadar geriye götürülür..." ve Geçici 7. maddesinin yedinci fıkrasında, "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra 4 üncü maddenin birinci fıkrasının c bendine göre ilk defa sigortalı olanların sigortalılık başlangıç tarihinden önceki süreleri, bu Kanunun 41 ve 46 ncı maddeleri, 5434 sayılı Kanunun ek 31 inci maddesi ile 3201 sayılı Kanuna göre borçlandırılmaları halinde, sigortalılığın başlangıç tarihinin geriye götürülmesini ve haklarında bu Kanunun geçici maddelerinin uygulanmasını gerektirmez." kuralı yer almıştır. Öte yandan, 5510 sayılı Kanun'un Geçici 1. maddesinin birinci fıkrasında, "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, ... 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının c bendi kapsamında kabul edilir." hükmüne; Geçici 4. maddesinin dördüncü fıkrasında, "Bu Kanunda aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde; iştirakçi iken, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının c bendi kapsamına alınanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olarak çalışmış olup bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının c bendine tabi olarak yeniden çalışmaya başlayanlar ile bunların dul ve yetimleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır. ..." hükmüne; beşinci fıkrasında, "Bu madde kapsamına girenlerin aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ilgi devamı, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlar ile emeklilik ikramiyeleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır ve bu maddenin uygulanmasında mülga 2829 sayılı Kanun hükümleri ayrıca dikkate alınır. ..." hükmüne; Geçici 7. maddesinin birinci fıkrasında ise, "Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, ... 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlar ile 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirilir." hükmüne yer verilmiştir. 5510 sayılı Kanun'un Geçici 1, Geçici 4 ve Geçici 7. maddelerinde yer alan anılan düzenlemeler ile, 5510 sayılı Kanun'da aksine bir düzenleme bulunmadıkça, 01/10/2008 tarihinden önce Emekli Sandığı iştirakçisi olanlar hakkında, bu Kanun'la yürürlükten kaldırılan hükümleri dahil 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre işlem yapılacağı ve bunların aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, borçlanmaları gibi konularda 5434 sayılı Kanun'un uygulanacağı; ayrıca, 01/10/2008 tarihinden önce 5434 sayılı Kanun'a göre borçlanılan sürelerin de 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre değerlendirileceği kurala bağlanmıştır. 5434 sayılı Kanun'un Ek 8 ve Ek 31. maddelerinde ise, bu Kanuna tabi iştirakçilerin borçlanabileceği süreler askerlik hizmeti gibi ve bu sürelerin değerlendirilmesine ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiş; ayrıca, 5510 sayılı Kanun'un Geçici 4. maddesinin onuncu fıkrasında da, iştirakçilerin borçlanabileceği bazı sürelere sivil öğrencilikte geçen süreler gibi ilişkin kimi düzenlemelere yer verilmiştir. Yukarıda açık metinlerine yer verilen mevzuat hükümleri bir bütün halinde değerlendirildiğinde; 01/10/2008 tarihinden önce Emekli Sandığı iştirakçisi olanlar hakkında borçlanma ve emeklilik yaşının tespitine yönelik işlemler dahil, aksine bir düzenleme bulunmadıkça 5510 sayılı Kanunun Geçici 4. maddesindeki düzenlemeler de dikkate alınarak 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümlerinin uygulanacağı; 01/10/2008 tarihinden sonra ilk defa kamu görevine başlayanların ise 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu hükümlerine tabi olacağı sonucuna ulaşılmaktadır. Bu duruma göre, 01/10/2008 tarihinden önce kamu görevinde bulunan ve emeklilik yönünden 5434 sayılı Kanuna tabi olanların borçlanma işlemleri ve borçlanılan sürelerin hizmet olarak değerlendirilmesi ile emeklilik yaşının tespitine ilişkin işlemlerin, aksine bir hüküm olmadıkça, 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılması gerektiği açıktır. Öte yandan, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığınca 22/2/2013 tarih ve 2013/11 sayılı Genelge yürürlüğe konulmuş, söz konusu Genelgenin 10. kısmında "Hizmet Borçlanmaları"na ilişkin açıklamalara yer verilmiş, anılan kısmın 3. bölümünde de "5510 sayılı Kanunun 41 inci Maddesine Göre Borçlanılan Sürelerin Hizmet Olarak Değerlendirilmesi"ne ilişkin hususlar düzenlenmiş; söz konusu bu bölüme, 24/04/2019 tarih ve 2019/9 sayılı Genelgenin "H- Genelgenin Onuncu Kısmında Yapılan Düzenlemeler" başlıklı bölümünün 17. maddesi eklenmiştir. 24/04/2019 tarih ve 2019/9 sayılı Genelgenin dava konusu olan ve iptali istenen 17. maddesinde; "Üçüncü bölümde yer alan "6- 506 ve 1479 sayılı kanunlara göre borçlanma yapılıp tebligat tarihi tespit edilemeyen borçlanmalar Ek, 1/9/2016 tarihli ve 2016/20 sayılı Genelge" başlığından sonra gelmek üzere aşağıdaki alt başlık açıklamalarıyla birlikte eklenmiştir. "7- 2008 yılı Ekim ayı başından sonra ilk defa 4 üncü maddenin birinci fıkrasının c bendi kapsamında sigortalı sayılanların borçlanmalarının değerlendirilmesi 2008 yılı Ekim ayı başından sonra ilk defa 4 üncü maddenin birinci fıkrasının c bendi kapsamında sigortalı sayılanların Kanuna göre tespit edilen sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler için borçlandırılma halinde, sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlandırılan gün sayısı kadar geriye götürülecek ve Kanunun yürürlük tarihinden sonraki sürelere ait borçlanmalarda; borçlanılan prime esas gün sayısı borçlanılan ilgili aylara mal edilecektir. Seçilen prime esas kazanç, borcun ödendiği tarihteki prime esas asgari kazanca oranlanarak, söz konusu oran ilgili ayın prime esas asgari kazancı ile çarpılarak bulunacak ve bulunan tutar ilgili ayın prime esas kazancı kabul edilecektir. Ancak hesaplanan prime esas kazanç hiçbir suretle o ayın prime esas azami kazancını geçemeyecektir. Ancak, Kanunun geçici 7 nci maddesinin yedinci fıkrası uyarınca Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa 4 üncü maddenin birinci fıkrasının c bendi kapsamında sigortalı olanların sigortalılık başlangıç tarihinden önceki sürelerinin, Kanunun 41 inci, 46 ncı maddeleri, 5434 sayılı Kanunun ek 31 inci maddesi ile 3201 sayılı Kanuna göre borçlandırılması halinde, sigortalılık başlangıç tarihi geriye götürülmeyecek ve haklarında Kanunun geçici maddeleri uygulanmayacaktır. Örnek 1- 15/9/2016 tarihinde ilk defa Kanunun dördüncü maddesinin birinci fıkrasının c bendine tabi sigortalı olarak görev başlayan ve 17/8/2012-17/8/2013 tarihleri arasında geçen askerlik süresini 28/12/2017 tarihinde Kurumumuza vermiş olduğu dilekçe ile prime esas kazanç alt sınırı üzerinden borçlanmak isteyen sigortalının borçlanmaya ilişkin iş ve işlemleri aşağıdaki gibi olacaktır. ... Örnek 2- 7/8/2003-16/9/2004 tarihleri arasında 506 sayılı Kanun kapsamında uzun vadeli sigorta kollarına prim yatıran 2/7/2005 tarihinde doğum yapan ve 15/12/2009 tarihinde Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının c bendi uyarınca sigortalı olan ilgili günlük 70 TL prime esas kazanç üzerinden doğum borçlanması yapmak için 28/1/2018 tarihinde Kurumumuza müracaat etmiştir. Bu durumda borçlanmaya ilişkin iş ve işlemleri aşağıdaki gibi olacaktır..." açıklamalarına yer verilmiştir. Anılan Genelgenin 17. maddesiyle, 01/10/2008 tarihinden sonra ilk defa kamu görevine başlayanların bir başka ifadeyle, emeklilik yönünden 5510 sayılı Kanun'a tabi olanların borçlanmalarının hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin hususların düzenlendiği; 01/10/2008 tarihinden önce kamu görevinde bulunanların emeklilik yönünden 5434 sayılı Kanun'a tabi olanların borçlanmalarının hizmet olarak değerlendirilmesine dair herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği görülmektedir. Dava dosyasının incelenmesinden, Emniyet Genel Müdürlüğünde Emniyet Hizmetleri Sınıfında görev yapan 08/09/1999 tarihinden sonra göreve başlayan davacının, sosyal güvenlik bakımından 01/10/2008 tarihinden önce kamu görevine başlaması nedeniyle 5434 sayılı Kanun'a tabi olduğu, emeklilik yönünden iştirakçiliğin başladığı tarihten önceki döneme ilişkin olarak hizmet borçlanması yaptığı; Emniyet Genel Müdürlüğünün 23/03/2020 tarih ve 31513 sayılı yazısıyla, Teşkilatta 08/09/1999 tarihinden sonra göreve başlayan ve bu tarihten önce sigorta başlangıcı bulunmayan personelin yaptığı hizmet borçlanmasının, emeklilik hizmet süresine eklenmekle birlikte, iştirakçiliğin başlangıcının tespitinde dikkate alınmayacağının ve emeklilik yaşının 5434 sayılı Kanun'un Geçici 205. maddesi yerine, 39. maddesine göre belirleneceğinin bildirilmesi üzerine, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığınca yürürlüğe konulan 22/02/2013 tarih ve 2013/11 sayılı Genelgede değişiklik öngören 24/04/2019 tarih ve 2019/9 sayılı Genelgenin "H- Genelgenin Onuncu Kısmında Yapılan Düzenlemeler" başlıklı bölümünün 17. ve 19. maddelerinin iptaline karar verilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Bakılan uyuşmazlıkta, her ne kadar davacı tarafından, hizmet borçlanmasının, 2019/19 sayılı Genelgenin dava konusu edilen 17. maddesine dayanılarak, iştirakçiliğin başlangıcının tespitinde ve 5434 sayılı Kanun'un Geçici 205. maddesi kapsamında emeklilik yaşının belirlenmesinde dikkate alınmadığı ileri sürülmüş ise de; söz konusu 17. maddede, 01/10/2008 tarihinden sonra ilk defa kamu görevine başlayanların emeklilik yönünden 5510 sayılı Kanun hükümlerine tabi olanların yaptıkları borçlanmaların hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin hususların düzenlendiği; 01/10/2008 tarihinden önce kamu görevinde bulunan ve emeklilik yönünden 5434 sayılı Kanun'a tabi olan davacının borçlanmasına yönelik bir düzenlemeye yer verilmediğinden, dava konusu olan ve iptali istenilen 17. maddenin davacıya uygulanacak bir düzenleme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu durumda, Genelgenin 17. maddesinin iptalinin istenilmesinde davacının menfaati bulunmadığından, 2577 sayılı Kanun'un 15/1-b maddesi uyarınca, davanın ehliyet yönünden reddi gerekmektedir. Dava, 2019/9 sayılı Genelgenin "H- Genelgenin Onuncu Kısmında Yapılan Düzenlemeler" başlıklı bölümünün 19. maddesinin iptali istemi yönünden incelendiğinde; 27/01/1962 tarih ve 11020 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 22/1/1962 tarih ve 1 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyelerinin Ödenek ve Yollukları Hakkında Kanun ile milletvekillerinin özlük hakları düzenlenmiştir. 5434 sayılı Kanun'un yürürlükte olan Ek 31. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Aylıklarını 22 Ocak 1962 tarihli ve 1 sayılı Kanun ile ek ve tadillerine göre alan ve almış olan Emekli Sandığı İştirakçilerinin, Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu veya Bağ-Kur Kanunu veya Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun geçici 20 nci maddesinde sözü edilen sandıkların kanunlarının kapsamındaki serbest meslekte geçmiş ve değerlendirilmemiş hizmet sürelerinin 15 yılı, bu hizmetlerin adı geçen kanunların hükümleri uyarınca belgelenmeleri halinde, öğrenim durumları itibariyle memuriyete giriş derecesi esas alınarak, hizmetin geçtiği kurum tarafından borçlandırılır." düzenlemesine yer verilerek, anılan 1 sayılı Kanun kapsamında milletvekili olarak görev yapmış olan iştirakçilerin hizmet borçlanması yapabilmelerine dair düzenleme getirilmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının 22/2/2013 tarih ve 2013/11 sayılı Genelgesinin 10. Kısmında, "Hizmet Borçlanmaları"na ilişkin açıklamalara yer verilmiş ve kısmın 5. Bölümünde, "5510 sayılı Kanunun 4 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının c Bendine Tabi Olanların Borçlanmaları"na ilişkin hususlar düzenlenmiştir. Söz konusu 5. Bölümün " maddesinde, 5434 sayılı Kanun'un ek 31 inci maddesi gereğince yapılan borçlanmalara ilişkin olarak; "5434 sayılı Kanunun yürürlükte bulunan ek 31 inci maddesinin üçüncü fıkrası gereğince aylıklarını 22/1/1962 tarihli ve 1 sayılı Kanun ile ek ve tadillerine göre alan ve almış olanlardan Kanunun 4 ncü maddesinin birinci fıkrasının c bendi kapsamındaki sigortalıların; 506, 1479, 2925 ve 2926 sayılı kanunlar ile 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesinde sözü edilen sandıkların kanunlarının kapsamındaki serbest meslekte geçmiş ve değerlendirilmemiş hizmet sürelerinin 15 yılı, bu hizmetlerin adı geçen kanun hükümleri uyarınca belgelenmeleri halinde, öğrenim durumları itibariyle memuriyete giriş derecesi esas alınarak yapılacak borçlanmalara önceki mevzuat gereğince devam edilecektir." açıklamalarına yer verilmiş iken, bu maddeye, 24/04/2019 tarih ve 2019/9 sayılı Genelgenin "H- Genelgenin Onuncu Kısmında Yapılan Düzenlemeler" başlıklı bölümünün 19. maddesiyle, dava konusu olan ve iptali istenilen paragraf eklenmiş ve buna göre, "Borçlanılan hizmetlere ait gün sayısı, prim ödeme gün sayısına eklenmekle birlikte borçlanılan sürenin başlangıcından önce sigortalının sosyal güvenlik kurumlarında geçen hizmeti yoksa, borçlanılan sürenin başlangıcı aynı zamanda sigortalılık süresinin başlangıcı olarak kabul edilecektir." açıklamasına yer verilmiştir. Bakılan uyuşmazlıkta, her ne kadar davacı tarafından, hizmet borçlanmasının 2019/19 sayılı Genelgenin 19. maddesine dayanılarak, iştirakçiliğin başlangıcının tespitinde ve 5434 sayılı Kanun'un Geçici 205. maddesi kapsamında emeklilik yaşının belirlenmesinde dikkate alınmadığı ileri sürülmüş ise de, dava konusu düzenlemeyle, 22/1/1962 tarih ve 1 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyelerinin Ödenek ve Yollukları Hakkında Kanun'a göre aylık almış olan iştirakçilerin, hizmet sürelerinin borçlandırılmasına ve borçlanılan bu sürelerin sigortalılık başlangıcının tespitinde dikkate alınmasına yönelik düzenlemeler getirildiği ve buna göre, dava konusu düzenlemenin sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine ilişkin olduğu; Emniyet Genel Müdürlüğünde "Emniyet Hizmetleri Sınıfında" görev yapan personele ve dolayısıyla davacıya doğrudan uygulanabilecek bir düzenleme olmadığı göz önüne alındığında, dava konusu 19. maddenin, davacının meşru ve güncel bir menfaatini etkilemediği ve bu yönüyle davanın, 2577 sayılı Kanun'un 15/1-b maddesi uyarınca, ehliyet yönünden reddi gerektiği sonucuna yandan, davacı tarafından, borçlandığı sürelerin iştirakçiliğin başlangıcının tespitinde dikkate alınması ve 5434 sayılı Kanun'un Geçici 205. maddesi kapsamında emeklilik yaşının belirlenmesi istemiyle idareye başvurabileceği ve bu başvuru üzerine tesis edilecek işleme karşı yargı yoluna başvurabileceği de açıktır. KARAR SONUCU Açıklanan nedenlerle; 1. 2577 sayılı İdari yargılama Usulü Kanunu'nun 15/1b maddesi uyarınca, davanın ehliyet yönünden REDDİNE, 2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam .-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, 3. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin "Seri Davalarda Ücret" başlıklı 22. maddesi uyarınca Dairemizde bu davayla aynı nitelikte ve aynı idareye karşı açılmış ondan fazla dava bulunması nedeniyle, uyuşmazlığın seri dava niteliği ve avukatın emeği dikkate alınarak, .-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, 4. Kullanılmayan .-TL yürütmenin durdurulması harcı ile posta gideri avansından artan tutarın, kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine, 5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 24/09/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Instagram'dan takip etmek için tıklayınız Mesaj 1 Doğum borçlanması yargıtay kararı Yargıtay Dairesi Esas 2009/8312 Karar 2010/2516 nolu karar YARGITAY Dairesi Esas 2009/8312 Karar 2010/2516 Karar Tarihi Doğum borçlanması isteminin kabulü ve yaşlılık aylığı bağlanması istemi - ilk doğumu yapan ve iki yıllık süre dolmadan ve tekrar çalışmaya başlamadan ikinci doğumu yapan kadın sigortalının yaptığı doğumlar için borçlanabilecek olması ÖZET Somut olayda, ilk kez 506 sayılı Kanun kapsamında tarihinde zorunlu sigortalı olduğu anlaşılan davacının, ve tarihlerinde gerçekleştirdiği doğumlar sebebiyle, ancak doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla, hizmet akdine istinaden işyerinde çalışmaması ve çocuğunun yaşaması şartlarının dışında, başkaca bir şart aranmaksızın borçlanma hakkına sahip olduğu kabul edilmelidir. Yapılacak değerlendirmede, zorunlu sigortalı olarak tescil edildikten sonra ilk doğumu yapan ve iki yıllık süre dolmadan ve tekrar çalışmaya başlamadan ikinci doğumu yapan kadın sigortalının, ilk doğumdan ikinci doğuma kadar geçen süre ile ikinci doğum için borçlanabileceği iki yıllık sürenin toplamı kadar geçen süreyi borçlanabileceği gözetilmelidir. 5510 S. K. m. 41, 108 2925 S. K. m. 39 2926 S. K. Ek m. 3 1479 S. K. Ek m. 9 506 S. K. m. 60 5754 S. K. m. 67 YHGK. T. 2006/10-367 E. 2006/386 K. Dava Dava, davacının iki çocuğundan dolayı, 5510 sayılı Kanunun 41/1-a maddesi gereğince, doğuma dayalı borçlanma yapabilmesi ve dava tarihi itibariyle yaşlılık aylığı bağlanması istemine ilişkindir. Mahkemece, düzenlemenin yürürlüğünden önceki vakıalara uygulanamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Ebru Pakin Akın tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. Karar Uyuşmazlık, öncelikle 5510 sayılı Kanunun 41/1-a maddesi ile hukukumuzda ilk kez düzenlenen ve kısaca olarak nitelendirilebilecek borçlanma hakkının, bu düzenlemenin yürürlük tarihinden önceki doğum olaylarına uygulanıp uygulanmayacağı, doğum sırasında aktif sigortalı olma şartının aranıp aranmayacağı noktalarında toplanmaktadır. 5510 sayılı Kanunun, başlıklı, 41/1-a maddesinde; Bu Kanuna göre sigortalı sayılanların; Kanunları gereği verilen ücretsiz doğum ya da analık izni süreleri ile 4 üncü maddenin birinci fıkrasının a bendi kapsamındaki sigortalı kadının, iki defaya mahsus olmak üzere doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla hizmet akdine istinaden işyerinde çalışmaması ve çocuğunun yaşaması şartıyla talepte bulunulan süreleri,... kendilerinin veya hak sahiplerinin yazılı talepte bulunmaları ve talep tarihinde 82 nci maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt ve üst sınırları arasında olmak üzere, kendilerince belirlenecek günlük kazancın % 32'si üzerinden hesaplanacak primlerini borcun tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde ödemeleri şartı ile borçlandırılarak, borçlandırılan süreleri sigortalılıklarına sayılır...> hükmü düzenlenmiştir. Kural olarak her kanun, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar ve bu tarihten sonra meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır. Bu kuralın doğal sonucu da, kanunların geriye yürümemeleridir. Ancak sosyal güvenlik hukukunun özel ve kamusal niteliği itibarıyla ve 5510 sayılı Kanunda, anılan hükümle getirilen, sigortalıların lehine olan bu borçlanma hakkının, Kanunun yürürlüğünden önceki doğum olaylarına uygulanmasını engelleyen bir düzenlemenin olmadığı gözetildiğinde, 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden önce meydana gelmiş doğum olaylarına da uygulanabileceğini kabul etmek gereklidir. Zira maddi hukukun her zaman, hayatın değişen sosyal akışı içinde gelişen tüm olayları ve ayrıntıları kurallaştırma gücüne sahip olmadığını da dikkate alıp, çıkarlar dengesi ve adalet duygularını gözeterek toplumun gereksinmelerini karşılamakla yükümlü bulunan yargı organları, sigortalıların lehine hükümler içeren düzenlemelerin yürürlüğe girdiği durumlarda, kanun koyucunun amacını da göz önünde bulundurarak, söze oranla öze üstünlük tanıyan bir yorumla sonuca varmalıdır. Doğuma dayalı borçlanma hakkından yararlanabilmek için doğum sırasında aktif sigortalı olma şartının aranıp aranmayacağı hususunda ise, geçmişte hizmet akdine dayalı olarak zorunlu sigortalılık tescilinin yapılmış olması, bu haktan yararlanabilmesi için yeterli sayılmalıdır. Kadının fiziksel yapısı, doğurganlık işlevi, aile yükümlülükleri ile çalışma yaşamındaki konumu yanında, doğum borçlanmasıyla amaçlanan sonucun tam olarak elde edilebilmesi için, bu tip borçlanmalarda aranan doğum öncesi sigortalılık, herhangi bir süre sınırına tabi tutulmamalıdır. Konuyla ilgili olarak 5510 sayılı Kanunda değişiklik yapan 5754 sayılı Kanuna ilişkin TBMM alt komisyon raporunda bu değişiklik hakkında, Ücretsiz doğum ya da analık izin sürelerinin de borçlanılacak sürelerden sayıldığı, bu sürelerde kadın çalışanların doğum ve çocuk bakımı gibi özel bir durum nedeniyle izin kullandığı, bunun sonucunda doğum yapan kadının sosyal güvenlik alanındaki bir hakkı kullanmasından dolayı emeklilikle ilgili sürelerini tamamlamak için ortaya çıkan bir maliyete katlanmak zorunda kalacağı, oysa çocuk bakımının aynı zamanda toplumsal olarak devletin de üstlenmesi gereken bir sorumluluk olduğu... görüşlerine yer verilmiştir. Bu yaklaşım, cinsiyeti sebebiyle sosyal güvenlik şemsiyesinde farklı muamele görmesi gereken ve başta yaşlılık aylığı olmak üzere çeşitli sosyal güvenlik hakları yönünden de bu şekilde değerlendirilen kadınlar için karşı cinsle eşitliği sağlayıcı bir bakış açısı getirecektir. Böylelikle, prim yatırma imkanı bulunamadığı halde yasa koyucunun çeşitli saiklerle sigortalılık imkanı sunmak ve prim süresine eklemek istediği bu gibi dönemlerin telafisine yönelik getirilen borçlanma müessesesinin amacı da gerçekleşmiş olacaktır. Aksine bir yorum, kanunda bu yönde bir sınırlamanın olmadığı da gözetildiğinde, sosyal güvenlik hakkına aykırılık oluşturacaktır. Hukuk Genel Kurulunun gün ve 10-367/386 sayılı kararında da vurgulandığı üzere sosyal güvenlik, sosyal hukuk devleti tanımı içerisinde yer alan ve bu ilkeyi oluşturan temel kavramlardan birisidir. Sosyal güvenlik alanında oluşturulacak tüm kuralların, özde, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun olması zorunludur. Sosyal güvenlik, insanlığın en derin gereksiniminin bir sonucudur. Bu gereksinim, bireyin karşılaşacağı ve yaşamı için tehlike oluşturan olaylara karşı bir güvence arayışının ürünüdür. Tehlikeye ve yoksulluğa düşen birey için asgari bir güvence sağlamak, sosyal güvenliğin varoluş koşulu, diğer bir ifadeyle, olmazsa olmazıdır. Önemli olan yön, sosyal güvenlik kavramına, işlevsel olarak temel bir insanlık hakkı görünümü yaratmaktır. Doğuma dayalı borçlanma talep tarihinde sigortalı olmanın gerekip gerekmeyeceği noktasında ise Kanun koyucunun bahis konusu düzenlemede, doğuma dayalı borçlanma hakkını verdiği kişinin borçlanma talep tarihinde sigortalı olmasını gerekli gören bir ifadeye yer vermediği ve bu düzenlemeye göre sigortalı olanların yanında, hak sahiplerinin de, yazılı talepte bulunmaları halinde borçlanabilecekleri dikkate alındığında, böyle bir şartın var olmadığı belirgindir. Somut olayda, ilk kez 506 sayılı Kanun kapsamında tarihinde zorunlu sigortalı olduğu anlaşılan davacının, ve tarihlerinde gerçekleştirdiği doğumlar sebebiyle, ancak doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla, hizmet akdine istinaden işyerinde çalışmaması ve çocuğunun yaşaması şartlarının dışında, başkaca bir şart aranmaksızın borçlanma hakkına sahip olduğu kabul edilmelidir. Yapılacak değerlendirmede, zorunlu sigortalı olarak tescil edildikten sonra ilk doğumu yapan ve iki yıllık süre dolmadan ve tekrar çalışmaya başlamadan ikinci doğumu yapan kadın sigortalının, ilk doğumdan ikinci doğuma kadar geçen süre ile ikinci doğum için borçlanabileceği iki yıllık sürenin toplamı kadar geçen süreyi borçlanabileceği gözetilmelidir. Mahkemece, anılan maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve sair yönler incelenmeksizin hüküm bozulmalıdır. Sonuç Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, günü oybirliği ile karar verildi. Yerel Mahkeme ilamı SAMSUN 2. İŞ MAHKEMESİ ESAS NO 2008/546 KARAR NO 2009/86 Taraflar arasındaki davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda; GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ Davacı vekili duruşmalarda tekrarladığı dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, 03/03/1987 ile 21/03/1988 tarihleri arasında iki kez doğum yaptığını ve çocuklarında halen sağ olduğunu, 5510 sayılı yasada, doğum yapan sigortalılara doğum tarihinden sonraki iki yıllık süre için borçlanma imkanı verildiğini, borçlanma yapılabilmesi için doğum sırasında aktif sigortalı olma parti olmadığını, resmi olarak kuruma bildirilmiş sigorta başlangıç süresinden önceki tarihlere ilişkin, 5510 sayılı yasa gereğince, doğuma dayalı borçlanma yapılabileceği ve böyle bir borçlanmanın yapılabilmesi durumunda sigorta başlangıç süresinin resmi olarak kuruma bildirilmiş başlangıç süresinden, borçlanılan süre kadar geriye gideceği düzenlenmiş olduğunu ve bu sebeple, müvekkilinin 03/03/1987 ile 20/03/1988 ve 21/03/1988 ile 21/03/1990 tarihleri arasında, 5510 sayılı kanun 41/1-a maddesi gereğince davalı kuruma borçlanma talebinde bulunduklarını ve taleplerinin haksız olarak red ettiklerini söyleyerek, müvekkilinin, 03/03/1987 ile 20/03/1988 ve 21/03/1988 ile 21/03/1990 tarihleri arasında, 5510 sayılı yasanın 41/1-a maddesi gereğince doğuma dayalı olarak borçlanma yapılmasına ve borçlanma neticesinde hak sahibi olacağı hizmetleri dikkate alınarak, dava tarihinden itibaren, yaşlılık aylığı bağlanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; doğuma dayalı olarak borçlanma yapma hakkı ilk kez 5510 sayılı kanunla getirildiğini, mülga sosyal güvenlik kanunlarında böyle bir hakka yer verilmediğini, kanunlar yürürlüğe girdikleri tarihle, yürürlükten kalktıkları tarih arasında meydana gelen olaylara uygulanır, kanun yürürlüğe girmesinden önce meydana gelen olaylara uygulanmaz. Bu nedenle, tarihinden önceki süreler için SSK'lı sigortalı kadının doğum tarihinden sonraki iki yıllık süreyi borçlanması söz konusu olmayacağını ve ayrıca hükmünü amir olduğunu söyleyerek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, dosya içine celp edilen ve ibraz edilen davacıya ait, SSK kayıtları, hizmet listesi nüfus aile kayıt tablosu, 5510 sayılı kanunun 41. maddesi kapsamındaki borçlanma talebi ile kurum cevabı yazılan incelenmiştir. Tüm dosyanın incelenmesinden, taraflar arasındaki ihtilafın, yürürlük tarihi öncesindeki doğumlarda da, 5510 sayılı kanunun 41/1-a maddesindeki doğuma dayalı borçlanma imkanının kabulü gerekip gerekmediği meselesidir. Hukukumuzda ve Sosyal Güvenlik ilkelerine göre sigortalı lehine olan hükümlerin uygulanması kabul edilmekte ise de, geçmişe yönelik ve isteğe bağlı borçlanma olarak, mülga 2925 sayılı kanun 39., 2926 sayılı kanunun ek md 3., 1479 sayılı kanun ek md 9 ile 506 sayılı SSK'nın 60/son maddelerinde, sadece askerlik, askeri öğrencilik ve istisnaen geçici sürelerle ev kadını belirli yaş altındakilere sağlanmış iken, 17/04/2008 tarihli 5754 sayılı kanun 67. maddesi ile, 5510 sayılı kanun, 108. maddesince, ekim 2008 tarihinde yürürlüğe girmesi de düzenlenen, 41/1-a fıkra maddesinde, fazladan doğum yapan sigortalılara da doğum tarihinden sonraki iki yılık süre için borçlanma imkanı sağlanarak sigortalı lehine kanuni düzenlemede bulunulmuştur. Ancak söz konusu kanuni düzenleme ile açıkça önceki vakalara ve geçmişe yönelik uygulama belirtilmediği gibi, aynı süre için farklı düzenleme olmayıp açıkça Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe girmiş kanuna göre, hak ve külfetlerin düzenlenmesi söz konusudur. İptal edilerek külfeti kaldırılmış değil, yeniden düzenlenmiş borçlanmaya ilişkin hükmünde, geriye yönelik olaylara uygulanmaması gerektiği ve bu sebeple açılan davanın reddi gerektiği, kanaat ve kararı varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur. HÜKÜM Yukarda yazılı gerekçelerle 1- Davanın reddine, 2- Peşin yatırılan harcın mahsubu ile bakiye 1, maktu ret karar harcın, davacıdan alınarak hazine irat kaydına, 3- Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4- Duruşmada kendisini vekille temsil etmesi sebebiyle yürürlükteki asgari ücret tarifesince takdir edilen, 575,00TL ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine, Davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, yasal yollar açık olmak üzere karar verildi. Usulen okunup açıklandı. Arif SAĞLAM/Çalışma Dünyası Muhasebe ve Mevzuat Grubu Hüseyin Ust Mevzuat Forumu Facebook Sayfası Kişisel Blog Sayfam Doğum Borçlanması Nedir?Doğum izni sürelerinin borçlanılması hukukumuza 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile girmiştir. Doğum ya da analık izni tıpkı getirilen diğer borçlanma haklarında olduğu gibi doktora ve uzmanlık öğrenim süreleri, avukatlık staj süreleri, beraatla sonuçlanmak kaydıyla gözaltı veya tutuklulukta geçen süreler, grev veya lokavtta geçen süreler, askerlik süreleri, seçime katılacak adayların görevlerinden istifaları ile seçimler arasında geçen süreler vs. Yasa gereği gelir ya da ücret elde edilemeden ve dolayısıyla prim de yatırılamadan geçirilen bir süredir. Yasakoyucu sosyal düşüncelerle çıkarlar dengesini ve adalet duygularını da gözeterek bu sürelerin sonradan prim ödenerek sigortalılıkta geçmiş gibi işlem görmesini hükme bağlamıştır. Bununla sigortalıların, hayatının belli bir döneminde elinde olmadan uğradığı kaybı bir ölçüde telafi edilmek doğum borçlanması yapan kadın sigortalı çalışmadan gün elde etmiş olur. Kadın sigortalılar genellikle emeklilik için gerekli yaş ve sigortalılık süresi şartını doldururlar ancak doğum nedeniyle iş hayatından uzak kaldıkları için prim ödeme gün sayısı şartını sağlayamazlar. Bu durumda doğum borçlanması devreye girer ve prim ödeme gün sayısını doldurma hakkı tanır. Doğum borçlanması ile prim ödeme gün sayısı artan kadın sigortalı emekli olma hakkına Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu madde 41 uyarınca kadın sigortalılar kanun gereği kullandıkları ücretsiz doğum ve analık izni sürelerini borçlanabilirler. Doğum borçlanması en çok üç doğum ile çocuğun sağ doğması ve yaşaması şartına bağlıdır. Doğum izninin sonradan borçlanması söz konusu olduğunda doğum sırasında aktif sigortalı olma şartı da aranmaz. Doğum sırasında isteğe bağlı sigortalı olunması bu haktan yararlanmaya engel değildir. Yine bu haktan yararlanmak isteyen kadın aktif ya da pasif sigortalı olabilir. Doğum Borçlanması Başvurusu Nereye Yapılır?Doğum borçlanması başvurusunun kamu görevlileri dışındaki sigortalı kadınlar en son çalıştığı yerde bulunan Sosyal Güvelik İl Müdürlüğüne, kamu görevlileri ise Sosyal Güvenlik Kurumu Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü Kamu Görevlileri Daire Başkanlığına yazılı başvuru ile yapılması gerekir. Doğum Borçlanması Süreleri Ne kadardır?Sigortalı kadının doğumdan sonraki sekiz haftalık, çoğul gebelik halinde ise on haftalık süreleri, doğuma üç hafta kalıncaya kadar çalışması halinde, doğum sonrası istirahat süresine eklenen süre dahil toplam istirahat süresi ile birlikte toplam iki yıllık süre sigortalılar doğum nedeniyle çalışamadıkları en fazla üç defa olmak üzere ikişer yıllık sürelerini toplamda en fazla 6 yıla tekabül etmektedir. borçlanması talebinde bulunan kadın sigortalıların doğum yaptığı tarihten sonra adına primi ödenmiş süreler borçlanma hesabında dikkate alınmaz. Prim ödenmiş süreler iki yıllık süreden düşülerek kalan süre borçlanması yapılacak sürede çocuğun vefat etmesi halinde vefat tarihine kadar olan süreler doğumunu yaptıktan sonra iki yıl dolmadan ikinci doğumunu yapan kadın sigortalı, ilk doğumdan ikinci doğuma kadar geçen süre ile ikinci doğum için borçlanabileceği iki yıllık sürenin toplamı kadar geçen süreyi borçlanılabilir. Doğum Borçlanması Tutarı Ne Kadardır?Asgari ücretteki artışla birlikte doğum borçlanması tutarı da arttı. Doğum borçlanması tutarı 2018 yılı için günlük en düşük liradan liraya çıktı. Bu yıl tabandan borçlanması yapacak bir anne tek çocuk için 720 gün en az 15 bin 580 lira, 2 çocuk için 1440 gün 31 bin 162 lira, 3 çocuk için 2160 gün 43 bin 6742 lira ödeyecek. Doğum Borçlanması İle İlgili Sık SorulanlarHizmet Borçlanması İşlemleri Hakkındaki tarih ve 2010/106 sayılı Genelge uyarıca ilk doğum yaptıktan sonra iki yıl dolmadan ikinci doğumunu yapan kadın sigortalı, ilk doğumdan ikinci doğuma kadar geçen süre ile ikinci doğum için borçlanabileceği iki yıllık sürenin toplamı kadar geçen süreyi Sayılı İş Kanunu madde 74’te sözü edilen doğum öncesi sekiz ve doğum sonrası sekiz haftalık olmak üzere en çok on altı haftalık süreyi ve buna ek olarak talebi halinde verilen altı aya kadar ücretsiz izin hakkını kapsamındaki kadın sigortalılar 4857 Sayılı İş Kanunu uyarınca kullandıkları ücretsiz analık ya da doğum iznini borçlanabilecekleri gibi buna ek olarak doğum tarihinden sonraki en çok iki yıllık süreyi de ise yani kamu görevlileri 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu uyarınca doğumdan önceki sekiz ve doğumdan sonraki sekiz hafta olmak üzere on altı hafta doğum iznine sahiptirler. Ancak bu süre ücretli aylıklı olduğundan yasanın bu hükmüne göre borçlanma olanağı yoktur. Bununla beraber 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu madde 108/3 uyarınca doğum yapan memurlara istekleri halinde 104. maddenin A bendinde belirtilen sürelerin ise yani on altı haftalık, çoğul gebelik halinde ise on sekiz haftalık sürenin bitiminden itibaren on iki aya kadar aylıksız izin hakkı tanımıştır. İşte kadın memurların doğum nedeniyle borçlanabilecekleri süre bu süredir. Belirtelim ki, memurların aylıksız izin sürelerini borçlanma olanağı 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu madde 41/1a’dan başka madde 41/1c’de de düzenlenmiştir. Öyleyse kadın memur doğum borçlanmasını dilerse madde 41/1a dilerse 41/1c’ye göre isteyebilir. Hüküm ve sonuçları itibariyle ikisi arasında fark bağımsız çalışanlara doğum borçlanması hakkı tanınmamıştır. tarih ve 2010/106 sayılı Genelge’de de açıkça 1479 sayılı Kanuna tabi olanların doğum izni borçlanması hakkından yararlanamayacakları ifade yaşını doldurmamış çocuğu eşiyle birlikte veya tek başına evlat edinen kadın sigortalılar da doğum borçlanması yapabilir. Diğer yandan, evlat edinilen çocuğu doğuran annenin de doğum borçlanması yapma hakkı bulunmaktadır. Evlat edinilen çocuğu doğuran anne doğumdan evlatlık verildiği süreye kadar olan geçen iki yılı borçlanabilir. Evlat edinen anne ise çocuğu evlat edindiği tarihten doğumdan sonraki iki yıllık sürenin dolduğu tarihe kadar olan süreyi borçlanabilir. İki yaşını doldurmuş çocuğu evlat edinen kadın sigortalıların ise doğum borçlanması yapma hakkı bulunmamaktadır. Doğum Borçlanması Alakalı Emsal Kararlar Sonuç olarak, a bendi kapsamında tescil edilmişken yapılan doğumlar sebebiyle çalışılmayan iki yıllık sürelerin -diğer koşulların varlığı halinde- borçlanılabileceği, tescil edilmeden gerçekleşen doğumlar sebebiyle borçlanma yapılamayacağı kabul edilmelidir Öğr. Gör. Dr. E. Özkaraca, Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, 26/2010, s. 523 vd .Somut olay yukarda açıklanan ilkeler ışığında değerlendirildiğinde, ilk kez 506 Sayılı Kanun kapsamında tarihinde zorunlu sigortalı olduğu anlaşılan davacının, ve tarihlerinde gerçekleştirdiği doğumlar sebebiyle doğum borçlanması yapamayacağı göz önünde tutulmaksızın yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması nedenlerle, da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya sayılı Kanun’un Geçici 20. maddesi ile 506 sayılı Kanu’nun Geçici 20. maddesi kapsamındaki bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların teşkil ettikleri birlikler personeli için kurulmuş bulunan sandıkların iştirakçileri ile aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile bunların hak sahipleri herhangi bir işleme gerek kalmaksızın bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç yıl içinde Sosyal Güvenlik Kurumuna devredilerek bu Kanun kapsamına alınacağı kabul edilmiştir. Devir için öngörülen üç yıllık sürenin Bakanlar Kurulu Kararı ile en fazla iki yıl daha uzatılabileceği ve devir tarihi itibarıyla sandık iştirakçilerinin bu Kanunun 4 üncü maddesinin a bendi kapsamında sigortalı sayılacağı kabul edilmiştir. Bu düzenlemeye göre söz konusu sandıkların 2011 yılında Sosyal Güvenlik Kurumuna devredilmesi gerekirken Bakanlar Kurulu, tarih ve 2011/1559 sayılı kararı ile uzatma yetkisini kullanarak sürenin iki yıl uzatılmasına karar vermiş ve devrin gerçekleşmesi 2013 yılına ertelenmiştir. 6283 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile 5510 sayılı Kanun’un Geçici 20 maddesinin birinci fıkrasının ikinci fıkrasında yer alan “iki yıl” ibaresi “dört yıl” olarak değiştirilerek banka sandıklarının devri için öngörülen süre 2015 yılına uzatılmış olup Bakanlar Kurulu tarih ve 2013/4617 sayılı kararı ile uzatma yetkisini ikinci kez kullanarak 1 yıl daha sürenin uzamasına karar düzenlemeler nedeniyle 5510 sayılı Kanunun Geçici 20. maddesinde, sandıkların Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’na kendiliğinden devrini öngören süre dava ve karar tarihi itibariyle henüz dolmadığı için, ilk kez 506 sayılı Kanun kapsamında tarihinden itibaren zorunlu sigortalı olduğu anlaşılan davacının, doğumlar öncesinde tarihleri arasındaki 506 sayılı Kanun’un Geçici 20 kapsamındaki sandık kapsamında geçen hizmetlerinin 5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin a bendi kapsamında belirtilen hizmetler kapsamında değerlendirilmesi mümkün akdine bağlı çalışan kadınlara ilk kez doğum borçlanması yapabilme imkanı tanıyan 5510 sayılı Kanun’un 41/ düzenlemesinde, “a” bendinin ilk kısmında yer verilen borçlanma imkanı, çalışırken ücretsiz doğum ya da analık izni kullanılan sürelere ilişkindir ki bu doğal olarak daha önce sigortalı olmayı gerektirir. Aynı bendin ikinci kısmındaki borçlanma imkanı ise doğrudan ve sadece 4 /1-a kapsamındaki sigortalı kadına tanınmış ve borçlanacağı süre doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla hizmet akdine istinaden işyerinde çalışmayacağı süre olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla bu imkandan yararlanabilmek için de, geçmişte hizmet akdine dayalı olarak zorunlu sigortalılık tescilinin yapılmış olması koşulu kabul edilmektedir Hukuk Genel Kurulu’nun günlü 2011/10-311 Esas ve 2011/322 Karar sayılı kararı Somut olayda, 506 sayılı Kanun kapsamında ilk kez tarihinden itibaren zorunlu sigortalı olduğu anlaşılan davacının, doğumlar öncesinde tarihleri arasındaki 506 sayılı Kanun’un Geçici 20. maddesi kapsamındaki sandık kapsamında geçen hizmetlerinin 5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin a bendi kapsamında belirtilen hizmetler kapsamında değerlendirilmesi mümkün olmadığından Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya nedenle direnme kararı olarak her kanun, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar ve bu tarihten sonra meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır. Bu kuralın doğal sonucu da, kanunların geriye sosyal güvenlik hukukunun özel ve kamusal niteliği itibarıyla ve 5510 sayılı Kanunda, anılan hükümle getirilen, sigortalıların lehine olan bu borçlanma hakkının, Kanunun yürürlüğünden önceki doğum olaylarına uygulanmasını engelleyen bir düzenlemenin olmadığı gözetildiğinde, 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden önce meydana gelmiş doğum olaylarına da uygulanabileceğini kabul etmek gereklidir. Zira maddi hukukun her zaman, hayatın değişen sosyal akışı içinde gelişen tüm olayları ve ayrıntıları kurallaştırma gücüne sahip olmadığını da dikkate alıp, çıkarlar dengesi ve adalet duygularını gözeterek toplumun gereksinmelerini karşılamakla yükümlü bulunan yargı organları, sigortalıların lehine hükümler içeren düzenlemelerin yürürlüğe girdiği durumlarda, kanun koyucunun amacını da göz önünde bulundurarak, söze oranla öze üstünlük tanıyan bir yorumla sonuca dayalı borçlanma hakkından yararlanabilmek için doğum sırasında aktif sigortalı olma şartının aranıp aranmayacağı hususunda ise, geçmişte hizmet akdine dayalı olarak zorunlu sigortalılık tescilinin yapılmış olması, bu haktan yararlanabilmesi için yeterli sayılmalıdır. Kadının fiziksel yapısı, doğurganlık işlevi, aile yükümlülükleri ile çalışma yaşamındaki konumu yanında, doğum borçlanmasıyla amaçlanan sonucun tam olarak elde edilebilmesi için, bu tip borçlanmalarda aranan doğum öncesi sigortalılık, herhangi bir süre sınırına tabi tutulmamalıdır. Konuyla ilgili olarak 5510 sayılı Kanunda değişiklik yapan 5754 sayılı Kanuna ilişkin TBMM alt komisyon raporunda bu değişiklik hakkında, “Ücretsiz doğum ya da analık izin sürelerinin de borçlanılacak sürelerden sayıldığı, bu sürelerde kadın çalışanların doğum ve çocuk bakımı gibi özel bir durum nedeniyle izin kullandığı, bunun sonucunda doğum yapan kadının sosyal güvenlik alanındaki bir hakkı kullanmasından dolayı emeklilikle ilgili sürelerini tamamlamak için ortaya çıkan bir maliyete katlanmak zorunda kalacağı, oysa çocuk bakımının aynı zamanda toplumsal olarak devletin de üstlenmesi gereken bir sorumluluk olduğu…” görüşlerine yer verilmiştir. Bu yaklaşım, cinsiyeti sebebiyle sosyal güvenlik şemsiyesinde farklı muamele görmesi gereken ve başta yaşlılık aylığı olmak üzere çeşitli sosyal güvenlik hakları yönünden de bu şekilde değerlendirilen kadınlar için karşı cinsle eşitliği sağlayıcı bir bakış açısı getirecektir. Böylelikle, prim yatırma imkanı bulunamadığı halde yasa koyucunun çeşitli saiklerle sigortalılık imkanı sunmak ve prim süresine eklemek istediği bu gibi dönemlerin telafisine yönelik getirilen borçlanma müessesesinin amacı da gerçekleşmiş olacaktır. Aksine bir yorum, kanunda bu yönde bir sınırlamanın olmadığı da gözetildiğinde, sosyal güvenlik hakkına aykırılık oluşturacaktır. Hukuk Genel Kurulunun gün ve 10-367/386 sayılı kararında da vurgulandığı üzere sosyal güvenlik, sosyal hukuk devleti tanımı içerisinde yer alan ve bu ilkeyi oluşturan temel kavramlardan birisidir. Sosyal güvenlik alanında oluşturulacak tüm kuralların, özde, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun olması zorunludur. Sosyal güvenlik, insanlığın en derin gereksiniminin bir sonucudur. Bu gereksinim, bireyin karşılaşacağı ve yaşamı için tehlike oluşturan olaylara karşı bir güvence arayışının ürünüdür. Tehlikeye ve yoksulluğa düşen birey için asgari bir güvence sağlamak, sosyal güvenliğin varoluş koşulu, diğer bir ifadeyle, olmazsa olmazıdır. Önemli olan yön, sosyal güvenlik kavramına, işlevsel olarak temel bir insanlık hakkı görünümü dayalı borçlanma talep tarihinde sigortalı olmanın gerekip gerekmeyeceği noktasında ise Kanun koyucunun bahis konusu düzenlemede, doğuma dayalı borçlanma hakkını verdiği kişinin borçlanma talep tarihinde sigortalı olmasını gerekli gören bir ifadeye yer vermediği ve bu düzenlemeye göre sigortalı olanların yanında, hak sahiplerinin de, yazılı talepte bulunmaları halinde borçlanabilecekleri dikkate alındığında, böyle bir şartın var olmadığı olayda, ilk kez 506 sayılı Kanun kapsamında tarihinde zorunlu sigortalı olduğu anlaşılan davacının, ve tarihlerinde gerçekleştirdiği doğumlar sebebiyle, ancak doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla, hizmet akdine istinaden işyerinde çalışmaması ve çocuğunun yaşaması şartlarının dışında, başkaca bir şart aranmaksızın borçlanma hakkına sahip olduğu kabul edilmelidir. Yapılacak değerlendirmede, zorunlu sigortalı olarak tescil edildikten sonra ilk doğumu yapan ve iki yıllık süre dolmadan ve tekrar çalışmaya başlamadan ikinci doğumu yapan kadın sigortalının, ilk doğumdan ikinci doğuma kadar geçen süre ile ikinci doğum için borçlanabileceği iki yıllık sürenin toplamı kadar geçen süreyi borçlanabileceği anılan maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve sair yönler incelenmeksizin hüküm bozulmalıdır. Davacı, doğum borçlanmasının geçerli olduğunun tepitiyle, aksi yöndeki Kurum işleminin iptaline karar verilmesini istemiştir. Davacının doğum yaptığı ve çocuğunun halen yaşadığı tespit edilmiştir. Sigortalı kadının 2 defaya mahsus olmak üzere doğum tarihinden itibaren 2 yıllık süreyi geçmemek kaydıyla hizmet akdine istinaden işyerinde çalışmaması ve çocuğunun yaşaması şartıyla borçlanarak sigortalılık süreleri kazanmak istediği anlaşılmaktadır. Davalı kurum ise yasada bulunmadığı halde genelge ile yasanın amacına uygun olarak işten ayrıldıktan itibaren 300 gün içinde doğum yapma koşulunu getirmektedir. Uyuşmazlığın çıktığı noktada da bu noktadır. Kanun koyucu doğumun işyerinden ayrıldıktan 300 gün içinde gerçekleşmesi koşulunu getirmemiştir. Yasada olmayan bir kısıtlayıcı düzenlemenin genelge ile getirilerek yasanın kapsamının daraltılması, Kanun Devlet İlkesi ve Sosyal Devlet İlkesi’ne aykırıdır. Bu haliyle davacının davasının yerinde olduğu, 300 gün koşulunun kanunun düzenlemesine ve mantığına aykırı olduğu kanaatine varılmıştır. Davanın kabulü gerekir. Doğum Borçlanması Alakalı Mevzuat Kadın işçilerin doğumdan önce sekiz ve doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam onaltı haftalık süre için çalıştırılmamaları esastır. Çoğul gebelik halinde doğumdan önce çalıştırılmayacak sekiz haftalık süreye iki hafta süre eklenir. Ancak, sağlık durumu uygun olduğu takdirde, doktorun onayı ile kadın işçi isterse doğumdan önceki üç haftaya kadar işyerinde çalışabilir. Bu durumda, kadın işçinin çalıştığı süreler doğum sonrası sürelere eklenir. Kadın işçinin erken doğum yapması halinde ise doğumdan önce kullanamadığı çalıştırılmayacak süreler, doğum sonrası sürelere eklenmek suretiyle kullandırılır. Doğumda veya doğum sonrasında annenin ölümü hâlinde, doğum sonrası kullanılamayan süreler babaya kullandırılır. Üç yaşını doldurmamış çocuğu evlat edinen eşlerden birine veya evlat edinene çocuğun aileye fiilen teslim edildiği tarihten itibaren sekiz hafta analık hâli izni fıkra uyarınca kullanılan doğum sonrası analık hâli izninin bitiminden itibaren çocuğunun bakımı ve yetiştirilmesi amacıyla ve çocuğun hayatta olması kaydıyla kadın işçi ile üç yaşını doldurmamış çocuğu evlat edinen kadın veya erkek işçilere istekleri hâlinde birinci doğumda altmış gün, ikinci doğumda yüz yirmi gün, sonraki doğumlarda ise yüz seksen gün süreyle haftalık çalışma süresinin yarısı kadar ücretsiz izin verilir. Çoğul doğum hâlinde bu sürelere otuzar gün eklenir. Çocuğun engelli doğması hâlinde bu süre üç yüz altmış gün olarak uygulanır. Bu fıkra hükümlerinden yararlanılan süre içerisinde süt iznine ilişkin hükümler öngörülen süreler işçinin sağlık durumuna ve işin özelliğine göre doğumdan önce ve sonra gerekirse artırılabilir. Bu süreler hekim raporu ile süresince kadın işçiye periyodik kontroller için ücretli izin raporu ile gerekli görüldüğü takdirde, hamile kadın işçi sağlığına uygun daha hafif işlerde çalıştırılır. Bu halde işçinin ücretinde bir indirim halinde kadın işçiye, onaltı haftalık sürenin tamamlanmasından veya çoğul gebelik halinde onsekiz haftalık süreden sonra altı aya kadar ücretsiz izin verilir. Bu izin, üç yaşını doldurmamış çocuğu evlat edinme hâlinde eşlerden birine veya evlat edinene verilir. Bu süre, yıllık ücretli izin hakkının hesabında dikkate işçilere bir yaşından küçük çocuklarını emzirmeleri için günde toplam birbuçuk saat süt izni verilir. Bu sürenin hangi saatler arasında ve kaça bölünerek kulllanılacağını işçi kendisi belirler. Bu süre günlük çalışma süresinden madde hükümleri iş sözleşmesi ile çalışan ve bu Kanunun kapsamında olan veya olmayan her türlü işçi için Kadın memura; doğumdan önce sekiz, doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam onaltı hafta süreyle analık izni verilir. Çoğul gebelik durumunda, doğum öncesi sekiz haftalık analık izni süresine iki hafta eklenir. Ancak beklenen doğum tarihinden sekiz hafta öncesine kadar sağlık durumunun çalışmaya uygun olduğunu tabip raporuyla belgeleyen kadın memur, isteği hâlinde doğumdan önceki üç haftaya kadar kurumunda çalışabilir. Bu durumda, doğum öncesinde bu rapora dayanarak fiilen çalıştığı süreler doğum sonrası analık izni süresine eklenir. Doğumun erken gerçekleşmesi sebebiyle, doğum öncesi analık izninin kullanılamayan bölümü de doğum sonrası analık izni süresine ilave edilir. Doğum öncesi analık izninin başlaması gereken tarihten önce gerçekleşen doğumlarda ise doğum tarihi ile analık izninin başlaması gereken tarih arasındaki süre doğum sonrası analık iznine ilave edilir. Doğumda veya doğum sonrasında analık izni kullanılırken annenin ölümü hâlinde, isteği üzerine memur olan babaya anne için öngörülen süre kadar izin verilir. Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu eşiyle birlikte veya münferit olarak evlat edinen memurlar ile memur olmayan eşin münferit olarak evlat edinmesi hâlinde memur olan eşlerine, çocuğun teslim edildiği tarihten itibaren sekiz hafta süre ile izin verilir. Bu izin evlatlık kararı verilmeden önce çocuğun fiilen teslim edildiği durumlarda da Memura, eşinin doğum yapması hâlinde, isteği üzerine on gün babalık izni; kendisinin veya çocuğunun evlenmesi ya da eşinin, çocuğunun, kendisinin veya eşinin ana, baba ve kardeşinin ölümü hâllerinde isteği üzerine yedi gün izin A ve B fıkralarında belirtilen hâller dışında, merkezde atamaya yetkili amir, ilde vali, ilçede kaymakam ve yurt dışında diplomatik misyon şefi tarafından, birim amirinin muvafakati ile bir yıl içinde toptan veya bölümler hâlinde, mazeretleri sebebiyle memurlara on gün izin verilebilir. Zaruret hâlinde öğretmenler hariç olmak üzere, aynı usûlle on gün daha mazeret izni verilebilir. Bu takdirde, ikinci kez verilen bu izin, yıllık izinden Kadın memura, çocuğunu emzirmesi için doğum sonrası analık izni süresinin bitim tarihinden itibaren ilk altı ayda günde üç saat, ikinci altı ayda günde birbuçuk saat süt izni verilir. Süt izninin hangi saatler arasında ve günde kaç kez kullanılacağı hususunda, kadın memurun tercihi Memurlara; en az yüzde 70 oranında engelli ya da süreğen hastalığı olan çocuğunun çocuğun evli olması durumunda eşinin de en az yüzde 70 oranında engelli olması kaydıyla hastalanması hâlinde hastalık raporuna dayalı olarak ana veya babadan sadece biri tarafından kullanılması kaydıyla bir yıl içinde toptan veya bölümler hâlinde on güne kadar mazeret izni verilir.Ek 20/2/2014-6525/7 md.F Doğum sonrası analık izni süresi sonunda kadın memur, isteği hâlinde çocuğun hayatta olması kaydıyla analık izni bitiminde başlamak üzere ayrıca süt izni verilmeksizin birinci doğumda iki ay, ikinci doğumda dört ay, sonraki doğumlarda ise altı ay süreyle günlük çalışma süresinin yarısı kadar çalışabilir. Çoğul doğumlarda bu sürelere birer ay ilave edilir. Çocuğun engelli doğması veya doğumdan sonraki on iki ay içinde çocuğun engellilik durumunun tespiti hâllerinde bu süreler on iki ay olarak uygulanır. Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu eşiyle birlikte veya münferit olarak evlat edinen memurlar ile memur olmayan eşin münferit olarak evlat edinmesi hâlinde memur olan eşleri de, istekleri üzerine A fıkrası uyarınca verilen sekiz haftalık iznin bitiminden itibaren bu haktan aynı esaslar çerçevesinde yararlanır. Memurun çalışacağı süreler ilgili kurum tarafından Yıllık izin ve mazeret izinleri sırasında fiili çalışmaya bağlı her türlü ödemeler hariç malî haklar ile sosyal yardımlara dokunulmaz.Değişik 11/10/2011- KHK 666/5 md.Bu Kanuna göre sigortalı sayılanların;a Kanunları gereği verilen ücretsiz doğum ya da analık izni süreleri ile 4 üncü maddenin birinci fıkrasının a, b ve c bentleri kapsamındaki sigortalı kadının, üç defaya mahsus olmak üzere doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla borçlanılacak sürelerde uzun vadeli sigorta kolları açısından sigortalı sayılmaması ve çocuğunun yaşaması şartlarıyla talepte bulunulan süreleri,b Er veya erbaş olarak silâh altında veya yedek subay okulunda geçen süreleri,c 4 üncü maddenin birinci fıkrasının c bendi kapsamında olanların, personel mevzuatına göre aylıksız izin süreleri,d Sigortalı olmaksızın doktora öğrenimi veya tıpta uzmanlık için yurt içinde veya yurt dışında geçirdikleri normal doktora veya uzmanlık öğrenim süreleri,e Sigortalı olmaksızın avukatlık stajını yapanların normal staj süreleri,f Sigortalı iken herhangi bir suçtan tutuklanan veya gözaltına alınanlardan bu suçtan dolayı beraat edenlerin tutuklulukta veya gözaltında geçen süreleri,g Grev ve lokavtta geçen süreleri,h Hekimlerin fahrî asistanlıkta geçen süreleri,ı Seçim kanunları gereğince görevlerinden istifa edenlerin, istifa ettikleri tarih ile seçimin yapıldığı tarihi takip eden ay başına kadar açıkta geçirdikleri süreleri,i Bu bendin yürürlüğe girdiği tarihten sonraki sürelere ilişkin olmak üzere, 4857 sayılı Kanuna göre kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan sigortalıların, kısmi süreli çalıştıkları aylara ait eksik süreleri,j Sigortalı olmaksızın, 8/4/1929 tarihli ve 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanuna göre yurt dışına gönderilen ve öğrenimini başarıyla tamamlayarak yurda dönenlerden yükümlü bulunduğu mecburi hizmet süresini tamamlamış olanların, yurt dışında resmî öğrenci olarak geçirmiş oldukları öğrenim sürelerinin 18 yaşının tamamlanmasından sonraki döneme ait olan kısmı,kendilerinin veya hak sahiplerinin yazılı talepte bulunmaları ve talep tarihinde 82 nci maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt ve üst sınırları arasında olmak üzere, kendilerince belirlenecek günlük kazancın % 32’si üzerinden hesaplanacak primlerini borcun tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde ödemeleri şartı ile borçlandırılarak, borçlandırılan süreleri sigortalılıklarına sayılır. i bendi kapsamında borçlanılacak sürelere ilişkin genel sağlık sigortası primlerinin ödenmiş olması halinde, genel sağlık sigortası primi ödenmiş bu sürelere ilişkin borçlanma tutarı % 20 oranı üzerinden ay içinde ödenmeyen borçlanmalar için ise yeni başvuru şartı aranır. Primi ödenmeyen borçlanma süreleri hizmetten sayılmaz. Borçlanma sürelerinin ne şekilde belgeleneceğini belirlemeye Kurum Kanuna göre tespit edilen sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler için borçlandırılma halinde, sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlandırılan gün sayısı kadar geriye götürülür. Sigortalılık borçlanması ile aylık bağlanmasına hak kazanılması durumunda, ilgililere borcun ödendiği tarihi takip eden ay başından itibaren aylık süreler, uzun vadeli sigorta ve genel sağlık sigortası bakımından;a Birinci fıkranın a, b, d, e, f, g, h ve j bentleri gereği borçlananlar, borçlandığı tarihteki 4 üncü maddenin birinci fıkrasının ilgili bendine göre,b Birinci fıkranın c ve ı bentleri gereği borçlananlar, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının c bendine, i bendine göre borçlananlar ise 4 üncü maddenin birinci fıkrasının a bendine göre,sigortalılık süresi olarak Kanunun yürürlük tarihinden sonraki sürelere ait borçlanmalarda; borçlanılan prime esas gün sayısı borçlanılan ilgili aylara mal edilir. Seçilen prime esas kazanç, borcun ödendiği tarihteki prime esas asgarî kazanca oranlanarak, söz konusu oran ilgili ayın prime esas asgarî kazancı ile çarpılır. Bulunan tutar, ilgili ayın prime esas kazancı kabul edilir. Ancak hesaplanan prime esas kazanç hiçbir suretle o ayın prime esas azamî kazancını geçemez. Davacı, doğum borçlanmasının geçerli olduğunun tepitiyle, aksi yöndeki Kurum işleminin iptaline karar verilmesini istemiştir. Davacının doğum yaptığı ve çocuğunun halen yaşadığı tespit edilmiştir. Sigortalı kadının 2 defaya mahsus olmak üzere doğum tarihinden itibaren 2 yıllık süreyi geçmemek kaydıyla hizmet akdine istinaden işyerinde çalışmaması ve çocuğunun yaşaması şartıyla borçlanarak sigortalılık süreleri kazanmak istediği anlaşılmaktadır. Davalı kurum ise yasada bulunmadığı halde genelge ile yasanın amacına uygun olarak işten ayrıldıktan itibaren 300 gün içinde doğum yapma koşulunu getirmektedir. Uyuşmazlığın çıktığı noktada da bu noktadır. Kanun koyucu doğumun işyerinden ayrıldıktan 300 gün içinde gerçekleşmesi koşulunu getirmemiştir. Yasada olmayan bir kısıtlayıcı düzenlemenin genelge ile getirilerek yasanın kapsamının daraltılması, Kanun Devlet İlkesi ve Sosyal Devlet İlkesi’ne aykırıdır. Bu haliyle davacının davasının yerinde olduğu, 300 gün koşulunun kanunun düzenlemesine ve mantığına aykırı olduğu kanaatine varılmıştır. Davanın kabulü gerekir. YARGITAY DAİRESİ Esas No. Karar No. Tarihi 2012/6620 2012/5622 İlgili Kanun / Madde 5510 DOĞUM BORÇLANMASININ ANCAK SİGORTALI OLARAK TESCİL SONRASI DOĞUMLAR İÇİN OLANAKLI OLDUĞU ÖZETİ Yapılan açıklamaların ışığında 5510 sayılı Kanunun 41/1-a maddesi uyarınca doğum nedeniyle çalışma hayatından bir süre ayrı kalan kadın sigortalılara önceden tescil edilmiş olmak koşuluyla borçlanma hakkı tanınmış olup, doğum nedeniyle çalışılmayan iki yıllık sürenin borçlanılması olanağının sadece 4/1, a kapsamında sigortalı kadına tanınmış olması karşısında sigortalı olarak tescil tarihinden önce gerçekleşen doğumlar nedeniyle borçlanma yapılamayacaktır Dava, davacının 5510 sayılı Kanunun 41/l-a maddesi gereğince doğuma dayalı borçlanma yapabileceğinin tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece istemin kabulüne karar verilmiştir. Uyuşmazlık, doğuma dayalı borçlanma hakkının sigortalılık başlangıç tarihinden önceki doğumlar yönünden de kullanılıp kullanılamayacağı, diğer bir ifade ile borçlanma hakkı için doğum öncesinde sigortalı olmasının gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. 5510 sayılı Yasanın "sigortalıların borçlanabileceği süreler" başlıklı 41/1-a maddesinde, bu kanuna göre sigortalı sayılanların; Kanunları gereği verilen ücretli doğum ya da analık izni süreleri ile birinci fıkrasının a bendi kapsamındaki sigortalı kadının, iki defaya mahsus olmak üzere doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla hizmet akdine istinaden işyerinde çalışmaması ve çocuğunun yaşaması şartıyla talepte bulunulan süreleri, kendilerinin veya hak sahiplerinin yazılı talepte bulunmaları ve talep tarihinde göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt ve üst sınırları arasında olmak üzere, kendilerince belirlenerek günlük kazancın % 32'si üzerinden hesaplanacak primlerini borcun tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde ödemeleri şartı ile borçlandırılarak, borçlandırılan sürelerin sigortalılıklarına sayılacağı bildirilmiştir. 5510 sayılı Kanunun 41/1, a düzenlemesinde, "a" bendinin ilk kısmında yer verilen borçlanma imkanı, çalışırken ücretsiz doğum ya da analık izni kullanılan sürelere ilişkindir ki bu doğal olarak daha önce sigortalı olmayı gerektirir. Aynı bendin ikinci kısmındaki borçlanma imkanı ise doğrudan ve sadece 4/1, a kapsamındaki sigortalı kadına tanınmış ve borçlanacağı süre doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla hizmet akdine istinaden işyerinde çalışmayacağı süre olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla bu imkandan yararlanabilmek için de, geçmişte hizmet akdine dayalı olarak zorunlu sigortalılık tescilinin yapılmış olması gerekli sayılmalıdır. Anılan maddede yer verilen borçlanma imkanının, doğrudan ve açıkça sadece 4/1, a maddesi kapsamındaki sigortalılara tanınmış olması, borçlanma talebinde bulunanın doğum tarihinden önce 4/1-a bendi kapsamında çalışması olgusunun arandığını; bunun da doğal olarak doğumdan önce sigortalı olmayı gerektirdiği açıktır. Öte yandan maddenin ancak sigortalı olarak çalışan kadın tarafından kullanılabilecek olan ücretsiz doğum ya da analık izni sürelerine ilişkin olması ve borçlanılacak sürenin doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla hizmet akdine istinaden işyerinde çalışmayacağı süre olarak tanımlanması da, bu imkandan yararlanabilmek için doğum öncesi çalışıyor olmanın, yani sigortalılığın zorunlu olduğunu göstermektedir. Konuyla ilgili olarak 5510 sayılı Kanunda değişiklik yapan 5754 sayılı Kanuna ilişkin TBMM alt komisyon raporunda bu değişiklik hakkında, ücretsiz doğum ya da analık izin sürelerinin de borçlanılabilecek sürelerden sayıldığı, bu sürelerde kadın çalışanların doğum ve çocuk bakımı gibi özel bir durum nedeniyle izin kullandığı, bunun sonucunda doğum yapan kadının sosyal güvenlik alanındaki bu hakkı kullanmasından dolayı emeklilikle ilgili sürelerini tamamlamak için ortaya çıkan bir maliyete katlanmak zorunda kalacağı, oysa çocuk bakımının aynı zamanda toplumsal olarak Devletin de üstlenmesi gereken bir sorumluluk olduğu… görüşlerine yer verilmiştir. Böylelikle prim yatırma imkanı bulunamadığı halde yasa koyucunun çeşitli saiklerle sigortalılık imkanı sunmak ve prim süresine eklemek istediği bu gibi dönemlerin telafisine yönelik getirilen borçlanma müessesesinin amacı da gerçekleşmiş olacaktır. Görüldüğü üzere, maddenin amacının doğum yapan kadının çalışamadığı dönemde uzun vadeli sigorta kolları yönünden mağduriyetini gidermek olduğu, “sigortalı kadının” ifadesi ile doğum yapılan dönemde, 5510 sayılı Kanunun 4/1-a bendi kapsamında sigortalı kadına çalışamadığı ve prim ödeyemediği sürenin borçlanılması imkanı getirilmek suretiyle madde gerekçesindeki amacın gerçekleştirildiği görülmektedir. Kanun koyucu tarafından bu amaca uygun olarak 41/1-a bendinde doğum borçlanması yapılabilmesi için ön koşul olarak 4/1-a bendi kapsamında sigortalı kadın olması şartının öngörüldüğü, diğer bentlerde ise böyle bir ön koşula yer verilmediği, dolayısıyla kanun koyucunun doğum borçlanmasına ilişkin bentte iradesini “sigortalı olma” ön koşulunu açıkça koyduğu anlaşılmaktadır. Yapılan açıklamaların ışığında 5510 sayılı Kanunun 41/1-a maddesi uyarınca doğum nedeniyle çalışma hayatından bir süre ayrı kalan kadın sigortalılara önceden tescil edilmiş olmak koşuluyla borçlanma hakkı tanınmış olup, doğum nedeniyle çalışılmayan iki yıllık sürenin borçlanılması olanağının sadece 4/1, a kapsamında sigortalı kadına tanınmış olması karşısında sigortalı olarak tescil tarihinden önce gerçekleşen doğumlar nedeniyle borçlanma yapılamayacaktır. Somut olayda, ilk kez 506 sayılı Yasa kapsamında tarihinde zorunlu sigortalı olduğu anlaşılan davacının ve tarihinde gerçekleştirdiği doğumlardan önce 5510 sayılı Yasanın 4/1-a maddesi kapsamında sigortalı çalışması bulunmadığından istemin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlerden davacıya iadesine, gününde oybirliğiyle karar verildi. Son 7 yıldır her anneler gününde sigortalılık öncesi doğum yapan annelerin borçlanma haklarının verilmesi için 5510 SS ve GSS Kanunda düzenleme beklerken ,boşuna hayale kapılıyoruz. Bu işin asıl nedeniÇSG Bakanın'a Sosyal Güvenlik açıklarından ,emekli ödemeleri konusunda danışmanlık yapan yetkililer bu kanuni düzenlemenin çıkmaması için ellerinden geleni yapıyorlar. Aşağıdaki yazımızda göreceksiniz; Bu hakkın verilmesi ile birlikte 3 çocuk için 2160 gün demek 6 yıl sigortalılık süresi öncesi yapılan doğumlar da 6 yıl süre kazandırılması ile birlikte erken emeklilik gündeme gelecek,emekli sayısı artacak ve emekli maaş ödemeleri yükselerek SGK bütçesi açık seçim döneminde bu isteklere itibar defa 01/01/1995 yılında sigortalı olan Fatma Hanım 3 çocuğu sigortalılık süresi önce doğduğu için bu hak verilmesi ile birlikte ,sigortalılık başlangıcı 01/01/1989 yılına Yılına Göre20 yıl sigortalılık süresi 51 yaş 5750 gün ile emekli AVANTAJLAR1.6 YIL ÖNCE SİGORTALILIK SÜRESİ DOLACAK2.01/01/1989 GÖRE=45 YAŞ 5300GÜN3.YAŞ DÜŞECEK 450 GÜN EKSİK PRİM DANIŞMANLARI VE SGK ÜST DÜZEY BÜROKRATLARI İTİRAZ anda bu avantajlar olduğu için sigortalılık öncesi doğum süreleri borçlanma kapsamına EMEKLİ OLSUNLAR DİYE BORÇLANMAYI 2'DEN 3 ÇOCUĞA ÇIKTI BARDAĞIN DOLU TARAFINA BAKIN DİYENLERİ SS ve GSSK yapılan son düzenleme ile birlikte 2 çocuk olan doğum borçlanmasıyla birlikte 3 çocuğa verilmesiyle birlikte ,Bağ-Kur ,Emekli Sandığı mensubu kadınlara da verilen bu hak gerçekten olumlu Bağ-Kur'lu sigortalılara yapılan pozitif ayrımcılık ile hakları kadın sigortalılar da 3 yıl doğum borçlanması ile birlikte eski sigortalılar özellikle 01/06/2002 tarihine göre emeklilikte yaş bakımından avantaj yakalama imkanı kadınlar için ise sigortalılık sonrası yapılan doğumlar için borçlanma yaş için erken emeklilik değil ,sigortalılık da aranan eksik günlerini satın alarak ileri yaşlarda olanlara emekli imkanı Ayşe Hanım 01/05/1966 doğumlu olup ,ilk defa 01/01/1986 yılında sigortalı olmuş,2915 gün sigortalılık süresi çocuğu için doğum borçlanması yaparak 5075 gün ile emekli çocuk için doğum borçlanması hakkının verilmesi ile birlikte 720 gün ek gün satın alınması sağlanmış, gün düşmemiş erken emeklilik borçlanması ikiden üçe çıkar iken Bakanlık ve SGK bürokratları karşı çıkmasına rağmen bu yaklaşım da popülist değil mi?Ek verilen 720 gün ile birlikte 2 yıl önce 24 maaş emekli maaşı hediye tek kazandıkları nokta sigortalılık sonrası verilen doğum borçlanması 3 çocuğa kadar ile mevcut sigortalılık günü 4/1a için ÖZÜDoğum borçlanmaları SSK/BAĞ-KUR/EMEKLİ SANDIĞI için 2'den 3'e çıkmış,sigortalılık öncesi için borçlanma hakları annelere bu yıl da verilmemiştir.**SİZDEN GELEN SORULARA CEVAP01/02/1988 yılında yılında sigortalı olduktan sonra yaş düzeltmesi zaman emekli olurum?Ferit08/09/1999 sonrası ilk defa sigortalı olan 60 yaş 7000 gün yada 25 yıl 60 yaş 4500 gün ile emekli düzeltmenizi sigortalı olduktan sonra yapıldığı için sigortalı ilk işe giriş tarihinde yazılı olan 01/02/1988 dikkate alınır.**Engelli bayanım ,engelli olarak SSK'lı işçi olarak yeni vefat Sandığı hayatta SSK emeklisi ,ben SSK'lı işte çalışsam da babamdan yetim aylığı alır mıyım?DilekBabanız emekli sandığı emeklisi olduğu için SSK,Bağ-Kur olsanız da yetim aylığı alacaksınız.**1955 yılında doğan babamız için Bağ-Kur tarım sigortasından 1995 yılında girişi gün prim yıl askerliği tarım zaman emekli olur.?Aykut2200 gün prim ödemeniz gün askerliği ödeyerek geri kalan süreyi EK/5 ile tamamlar emekli olma şansı doğar.**1964 doğumlu annem,1986 yılında ilk defa sigortalı gün primi zaman emekli olur?Gülay58 yaşında 3600 gün ile emekli olacaktır.

sigortalılık öncesi doğum borçlanması yargıtay kararı